Top

Türkiye’de sosyal ilişkiler ile çıkar ilişkileri(basit inceleme)

Türkiye’de sosyal ilişkiler ile çıkar ilişkileri(basit inceleme)

Bir markete girdiniz. Bakkal “O! Hoşgeldin!” diye sizi içeri davet ettiği gibi yeni gelen yiyeceklerden tattırdı. Yeni demlediği çaydan sizler de demlendiniz, alışveriş yaparken. Hatta bu da yetmedi sizi dışarıya götürdü ki bakkalı teslim etmiştir birisine, kafede birşeyler ısmarladı. Ve sizlere hissettirmeden de yenilen ve içilenin ücretini ödedi. Size söz konusu dahi ettirmedi. Kendi kişisel hayatından birşeyler paylaştı, eşinden bahsetti. Sizin burslu bir üniversite öğrencisi olduğunuzu öğrendi. Evini aradı ve karısına yemekler yapmasını söyledi. Akşama da işiniz olmadığı için arkadaşınızı da alıp gittiniz. Çok gariptir ki aldığınız ürünler aklınıza geldi ve aslında hepsine paranızın yetmediğini fark ettiniz. Bakkal ise siz konuyu açtığınızda hemen kapatmaya çalışıyor ya da sonra hallederiz diyor. Bu konuyu takma kafana diyor.

Böyle bir durumla karşılaşmak şu zaman için mümkün mü bu tartışılır bir konu aslında. Sanayileşmenin egemen olmadığı, yeni yeni oluşumların kurumlaşmanın gerşekleştiği, kapitalizm öncesinde mümkündü hatta şimdi de o dönemleri yaşamış bazı küçük bölge esnafının bunu gerçekleştirdiğini de görebiliriz. Ama yeni nesile miras kalanlar haricinde, karşılığını zamanında almanın esas olduğunu gözlemleyebilmekteyiz.

Bunlardan bahsederek konuya giriş yapmış gibi gözüktükten sonra eleştirilerimize devam etmeliyim diye düşünüyorum. Türkiye’de emek ve bunun sosyal ilişkiler içerisindeki durumunu incelemek… Ve yeni koşullara nasıl uyum sağladığını görmek…

Dükkan sahipleri, çalışma ortamındaki insanlar veyahut küçük esnaf; sizlere bir hizmet sağlar. Bunun karşılığını ise almak istemiyormuş gibi görünür. Paranın sözünü etmek istemez. Ama elbette ki paraya ihtiyacı vardır. Elbette ki ödemeleri var bu sisteme. Bundandır ki karşılığını isteyecektir. Er ya da geç nasılsa elinde olacak. Vermeseler de hakkını(hellallik-öteki dünya) alır nasılsa diye düşünür. Ama bir de şu var; amaç para değildir ki… Para insanın elinin kiridir. Para ahlakı bozan unsurdur. Dost ile ye iç alışveriş etme derler ayrıca. Peki emeğin karşılığı ne olacak? Amacımız ne bu tavır içinde, ya da etkisinde? Amaç hayatı ikame ettirip kimseye muhtaç olmamaktır. Amaç sosyal ilişkilerdir, bir dostun kötü günde yanında olmasıdır. Yardıma muhtaç olunduğunda emek sarf edip yardıma koşacakların bulunmasıdır. Ama bu kapitalist bir çıkar değildir. Köy yaşamındaki imece usulü gibidir. Bugün bana yarın sana da değildir.

Bir web sitesinin yerleşik dükkanına girdim ve selam verdim. Hal hatır sordum. Aynı derecede bir samimiyet aldım. İşlerin nasıl olduğunu sordum. Oradan da kendi dahilimdeki kişisel bir konuya da dil uzattım. Ve almak istediğim bilgisayar parçalarını tek tek sordum.Ve abim(tanışmış olduğum sitenin sahibi) bana bir fiyat çıkardı. Çıkardığı fiyatta kar o kadar azdı ki Türkiye’deki en ucuz ürünleri almış oluyordum sayesinde. Ama karşılığında anlaşmamıza göre tek seferde ödeme yapacaktım. Kabul ettim ve hem benim için hem de abimiz için karlı bir alışveriş yapmış olduk. Bu konuda söz etmek istediğim şeyi, Büyük yapı marketlerine kapitalizmin simgesi olarak gözüken alışveriş merkezlerindeki yerlerde yapmaya kalksak kapı dışarı ederler bizi. Sabit bir fiyatları vardır onların. Karları bellidir. Zamanları ve harcayacakları emekleri bellidir. Peki siz küçük esnafa uğradığınızda değişen ne? Ayağımız alışsın deriz biz bu konuya. Yap bir güzellik deriz. Her şeyin de farkındayız aslında. O, indirim yapar. Biz devamlı müşterisi olmak zorunda hissederiz kendimizi. Bir emek, bir fedakarlık, bir bağlılık… Bütün mesele bundan ibaret olsa gerek. Aynı zamanda bunu sosyal ilişkileri canlandırmak olarak da görebiliriz. Bir zorundalık da olsa, kişi minnet duymaktadır ve dostane ilişkilere de dönebilir.

Bourdieu buna kapitalizmin sembolik kapitalizme dönüşmesi demektedir. İnsanlar ayrıca ilişkileri açık uçlu bırakır bir geri dönüşü hatırlatır bu durum ve beklenir de… Fakat açıkça dile getirilmez. Bourdieu ek olarak bu tip ekonomik yaşam içerisinde, örtük baskının oluştuğunu/var olduğunu ifade ederek bunu gizil şiddet demekte. Bu kurumların eksikliği dolayısıyla oluşmakta. Bundan dolayı da bu baskı ya da gizil şiddet, eşitsiz ilişkilerin genişleyerek tekrar ve tekrar üretilmesine neden olmakta. Sembolik şiddetin stratejilerinin saf ekonomik şiddetten daha tasarruflu olduğunu ifade de etmiştir.

Aile ilişkilerine geçersek; aile içinde emeğin farklı anlamlandırıldığını göreceğiz. Aile içinde emek, yaşamı ikame etmek, ettirmek ile eş değer. Aynı zamanda güvenlik ekonomik olarak sağlanmakta. Bu da aile içindeki emeğin çalışma olarak düşünülmemesi ya da fedakarlık gibi söz konusu dahi olmaması anlamına gelmekte.

Hak konusuna değinmişken de “Süt hakkı”, hellallik gibi konulara da değinmek gerek. Türkiye’de gelenek haline gelmiş olduğunu tahmin ediyorum başka ülkeleri bilmediğim için. Ama bildiğim bir gerçek de İslam dininde bu süt hakkı meselesinin yer aldığı. Yani buradan diğer İslam’ın yaşandığı ülkelerde de bu konunun varlığının mümkün olacağını çıkarabiliyorum. Karşılığı ödenmez haklardan biri olarak bilinir. Bir güç unsurudur. Bunun karşılığında saygı, hoşgörü, boyun eğme beklenir evlat tarafından. Hatta bebekken aciz olan bebeğe bakılmasıyla, yaşlanınca bakılmak gibi bir beklenti içinde de olunur bundan dolayı. Üstüne üstlük de; karşılığının ödenmemesi dolayısıyla emek sarf edilen evladın eşinin emeği üzerinde de bir hak iddia etmektedir anne. Hatta buna teyze de dahil olmaktadır. Çünkü teyze, anne yarısıdır denilir.

Kişisel otorite gizli şiddete dayanır. Verip alma yoluna dayanan starteji pratikleri ile yeniden kabul edilerek elbette. Vermekse aynı zamanda adanmaktır. Verilen ile alınan eşleşmediğinde de son bir yaratılır ve bu alıcının özgürlüğünü zorlar. Genel gücün bulunması başkalarına olan bağımlılıktan ileri gelmektedir.

No Comments