Top

Toplum Sözleşmesi J.J. Rousseau (İncelemem)

Toplum Sözleşmesi J.J. Rousseau (İncelemem)

Hasan Yasin Türkyılmaz Çalışması

İndirmek için tıklayın!

Toplum Sözleşmesi

J.J.Rousseau’nun eseri… Ali Timuçin’in çevirisiyle Bulut Yayınları’nın 2007 basımı…

Rousseau, Cenevre doğumlu, Fransız kökenli bir protestan. Protestanlara yapılan baskı nedeniyle de ailesi İsviçre’ye kaçmış. Gençlik dönemi ve annesinin ölmüş olduğu dönem okumaya başladığı ama aynı zamanda tembellik ettiği dönem. Çoğunlukla yazarak hayatını ikame ettirmeye çalışmış. Tiyatro, bilim ve müzik üzerine…Rousseau’nun hayatına dair ayrıntılı bilgi için Alaeddin Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi’ne bakılabilir.
Toplum sözleşmesinin temelini, insanların kendini koruma hissine bağlamıştır J.Locke gibi. İnsanın kendini düşünmesi doğal bir durumdur ve toplum sözleşmesi ile insanlar doğal durumdan çıkmışlardır. Toplum için de sevgi beslemeye başlamışlardır. Rousseau’ya göre en ideal yaşam doğal alan içinde mümkün. Yalnız toplum sözleşmesi gerçekleştiğinden sadece doğal yaşama en uygun yasalar ve toplum modeli çizilerek;bu ideal yaşama yaklaşabiliriz.
Toplum sözleşmesi dört kitaptan ve kitaplar da bölümlerden oluşmaktadır. İncelemem bu sıraya uygun olacaktır.

Kitap 1

Bölüm 1

Bölüm 1’de kitabın konusuna değinilmiştir. Uzlaşmalar üzerine kurulan ve doğal bir hak olan toplumsal düzene ve bunun ne/neler olacağına değinileceğini ifade eder.

Bölüm 2

Doğal istek ve uzlaşma tanımını örnekleme ile açıklıyor. Eğer ortada korunma güdüsü veya benzeri bir çıkar varsa ve birliktelik sağlanıyorsa bu uzlaşımdır. Bunlar ortadan kalktığında herkes yine bir arada ise bu da doğallıktır, der Rousseau. Tanımlamaları yaparken mantıklı bir zemine oturtuyor ve sağlam olarak başlıyor kitaba.
“…herkes eşit ve özgür doğmuş olduğundan onlar özgürlüklerini ancak yarar adına gözden çıkarabilirler.” [Rousseau;58] Evet, Rousseau bunu söylerken çok haklı verdiği örnek ile de bunu kanıtlıyor. Ama özgürlük takas edilecek, gözden çıkarılabilecek bir şey olmamalı. Özellikle ekonomik nedenler adına bu gerçekleşmemeli.
“Doğal olarak köle olanlar varsa bunun nedeni doğaya aykırı köleliğin olmasıdır. Kaba güç ilk köleleri yarattı, köleliği kölelerin korkaklıkları sürdürdü.”[Rousseau;59] Kısaca Aristoteles gibi bir savunum alıyor ama neden olarak ortaya atıyor. İnsanlar aç gözlü ve vahşi hatta kalbi kötülük ile kaplı olmasaydı, insanları evcilleştirmeye çalışır mıydı, bir mal yerine koyar mıydı? Burada Rousseau’nun liberal yanını görüyoruz. Kölelikten kurtulmak için; başkaldırmak mı gerekli yoksa insanları köle yerine koymamak mı?

Bölüm 3

“En güçlü gücünü hukuka, baş eğmeyi de ödeve dönüştürmedikçe, hep egemen kalmak için yeterince güçlü olamaz.”[Rousseau;60] diyerek bu sözünü en güçlünün hukuku adlı bölümde açıklamaya kalkıyor. Hukuktan bahsederek Romalı Hukuku’ndan özendiği demokrasiyi gösteriyor gibi bizlere ama baş eğme meselesine gelince bir totaliterlik söz konusu gibi… Sevgi ile kurulan bir yönetim bence egemenliğini daha sağlam kurar. Böylece insanlar gizli faaliyetlerde bulunmaz. topluma yarar işlerde de bulunurlar. Ayrıca gizli faaliyetlerde bulunmadıklarından kontrol etmek ve hakim olmak daha kolay olur.

Bölüm 4

“Hiçbir insan bir başka insan üzerinde doğal bir yetkeye sahip olmadığına göre ve kaba güç hiçbir hukuk oluşturmadığına göre insanlar arasında yasal yetkenin temeli sözleşmeler olacaktır.” [Rousseau;61] Bu sözleşmeler gerçekleştiğinde soyut olan eşitlik somut bir hal alır ve gerçekten bir eşitlik söz konusu olur. Yani güçlü olan güçlü olduğu için insanları ezemez. Çünkü ortada bir sözleşme yer almakta.

Bölüm 5

Rousseau’nun sözleşmesi bir düşünce ürünü ve bu düşüncesi Aristoteles’inki gibi bir kent devleti için. İleride de değiniyor zaten, devletin yapısına dair bilgileri parça parça sunuyor.

Bu bölümde bir topluluğu köle haline getirmek ve toplumu yönetmek edimlerine değiniyor ve bunları tartışıyor. Elbette ki sözleşmeden bahsettiği için oy çokluğuyla(demokratik) başa gelip toplumu yönetmenin ‘iyi’ olduğunu ifade ediyor.

Bölüm 6

Toplum sözleşmesi sonucu özgürlüğümüz ne hale gelir, bunu bizlere sunuyor. Tabi açıklıyor ilk önce, nedeni ne toplum sözleşmesinin?; engeller karşısında bir güç olmak ve bu yüzden bir arada bulunmak.
Özgürlük meselesinde ise; haklarımızı sözleşme ile yönetene veriyoruz, yönetim bizim verdiğimiz haklar ile en güçlü oluyor -sözleşmenin sayesinde yasal olarak-, yönettim yani en güçlü hakka sahip olan da bizim adımıza yararı işlerde bulunuyor, böylece “…herkes her yitirdiğinin tüm karşılığını alır hem de sahip olduğunu korumak adına daha büyük bir güç kazanmış olur.”[Rousseau;70]
Tabiki Rousseau, genel bir düşünce içinde değil kendi sınırları içinde bir kent devleti için bunları dile getirmiş. İstisnaları saymazsak, “…genel istemin yüce yönetimi…”[Rousseau:70] her zaman yurttaşlarına yarar sağlayamıyor.Yasal olarak toplum sözleşmesi işbaşında ama ekonomi de öyle…

Bölüm 7

Bu bölüm egemene dair… Bizim sözleşmemiz var, dediğimizde sözleşmeyi yapanların aynı zamanda yasal olarak sorumlu olduğunu ifade etmekte bir takım açıklamalar ile.

Egemen, bir önceki bölümdeki özgürlük konusunda bahsettiğim mesele ile aynı sebepten ötürü, kişilerin toplamıdır. Bu yüzden de onların zararına bir işlem yapması söz konusu olamaz olmamalıdır diyor Rousseau. Ama kendinden sonraki yüzyılı aydınlatmış bir düşünür olmasına rağmen büyük ekonomi sistemini düşünmemiş ki küresel kapitalizm oluşmamıştı çağında zaten ve olması gereken ile ilgilendiği için yanılgılara düşmüş tabi. Günümüzden örnek vermem gerekirse, ki benim yaptığım da etnosantrik olduğu için hatalı olabilir, egemen madem genele zarar vermeyecek nitelikte ise; 2010 enflasyonunu düşük gösterip memurlara yapılan zam miktarını simide yapılan zamdan daha düşük tutan iktidarımızın tutumu halkın yararına mı?

Bölüm 8

Toplumsal durum başlığı atılmış bir bölüm… Bir bakıma özgürlük ile uğraşmakta. Kendi isteklerimize boyun eğiyorsak köleyiz, “…kendimiz için belirlediğimiz yasalara boyun eğmekse özgürlüktür”[Rousseau:74] Ama şunu biliyor muydu acaba Rousseau; başa geçen her iktidar yasayı kendini korumak adına ya da kendi kültürel özelliklerinin doğrultusunda değiştirebilmektedir.

Bölüm 9

Doğal durumdayken insanlar boş bulduğu ki bu insanlar sadece kendilerine yetecek kadar, lükse kaçmayacak kadar bir alanı ele geçiriyor. Oraya emek harcıyor. bundan dolayı da başkaları bunu yapanlara saygı duyuyor. Ama saygı göstermeyen bir zorba da gelip bu kişinin elinden tüm emeğini alabilir. Bu sorun da zaten toplum sözleşmesi ile çözülüyor ve mülkiyet korunduğu gibi yasal hale geliyor. Rousseau’ya göre bu hak diğer haklardan daha önemli.Mülkiyet edinme hakkı…

Bölüm 9’da mükiyet üzerine değinerek temel tanımlamalarını yapıp açıklamalarda bulunan J.Jack, kitabı şu söz ile bitirir; “…insanlar güç ve zeka bakımından eşit olmasalar da sözleşmeyle ve hukuk yoluyla eşit olurlar.”[Rousseau:78]
Rousseau liberal sistemi aydınlatan bir düşünür. Eserinde ise temsili demokrasiyi ya da yasalara dayalı monarşiyi  değil demokratik bir kent devletini ele aldığından manevi unsurlara dayalı bir yapı çizdiğinden bazı hatalara düşmüştür. Ama çağını ele aldığımızda bir sonraki yüzyılı aydınlatacak kadar ileri, özellikle Montesquieu’den…

Kitap 2

Bölüm 1

Genel istem hiçbir şekilde aktarılamaz başkasına, devredilemez. “…iktidar aktarılabilir, istem aktarılamaz” [Rousseau:83] Eğer istem devredilirse özgürlük elden gider ve toplumu bir arada tutan şey ortadan kalkar.

Bölüm 2

“Egemenlik hangi nedenden ötürü aktarılamazsa aynı neden ötürü bölünemez.”[a.g.e.84] diyerek açıklamaya girişir.

Bölüm 3

Peki genel istem eşitliği istiyor ama yanılabilir mi? İşte burada dinamik bir unsur olarak işin içine katıyor halkı ve kandırılabileceğinden dolayı “…kötüyü istiyor…” görünebilir, diyor. Ama bir sonraki bölümde bir çelişkiye düşüyor görünüyor, yalnız bu yanılgım da çevirmenin becerisinden kaynaklandığını öğreniyorum dipnottan.

Bölüm 4

Egemen bize doğa yasasında olduğu gibi usun yasası altında bir şeyi boş yere yaptırmaz ve zararlı olacak şeyi bize yüklemez. Rousseau’nun kentinde bu mümkün ancak…

“Genel istem her zaman doğrudur ve herkes birbirinin mutluluğunu ister, çünkü bu herkes sözcüğünü kendine mal etmeyecek ve herkes için oy kullanırken kendini düşünmeyecek kimse yoktur.”[a.g.e.89] Saygı değer Rousseau, halk tarafından dışlanıp şehir şehir gezdiği halde Pollyanna gibi insanların ‘iyi’yi isteyeceğini nasıl bilebiliyor!
Egemen güce verdiğimiz haklar sayesinde de “Herkes gerektiğinde yurdu için dövüşür, bu doğrudur; ama kimse artık kendi için savaşacak değildir.”[a.g.e.92]

Bölüm 5

Yaşam ve ölüm hakkı… Bir insan kendini korumak adına kendini tehlikeye atar. Rousseau da bundan yola çıkarak toplum sözleşmesinin sözleşmeyi yapanların korunması adına olduğu ve bu uğurda kendini tehlikeye atabileceğini ifade eder.

Bölüm 6

Bir insanın toplum içinde ne yapması gereklidir ne değildir bu yasalardadır. Adaletin nasıl işleyeceği de … Yasalarsa ortak çıkarın yani genel istemin eseridirler. Daha önceki bölümlerden birisinde kölelik isteklerimizin esiri olmak özgürlükse genel istemin oluşturduğu doğrultudaki yasalara baş eğmektir demişti Rousseau. Yani kişiler, bu yasalar sayesinde hem eşit hem özgür hem de adalet içinde oluyorlar.

Bölüm 7

Kendini tamamen yurdun  kültüründen, yurttan ve yurttaşlardan soyutlamış olan kimse ancak yasaları koyabilir ya da bir örnek hazırlayabilir ve egemen de o örneği izleyerek uygulayabilir. Yasama, yürütme ve yargı ayrı olmalıdır ki bağımsız olabilsinler ve devlet yıkılmasın. Yasalar hangi ülkeye uygulanacaksa tıpkı Aristoteles’in ifade ettiği gibi sıcak ülke, soğuk ülke insanları olup olmamasına bakarak, konulmalı. bu sayede insanlar kullanabileceği güce sahip olur ve devlet yıkılmaz. Genel istem insanları bir şey yapmakla yükümlü kılar ve bunun genel istem olduğunu da oylama(oy çokluğu) ile anlarız.

Bölüm 8

Rousseau bu bölümde çok güzel bir şeye değinir; yurttaşlar, tarihin bunalımlarını üzerinde taşırlar, der ve “Özgürlük elde edilebilir, ama hiçbir zaman yeniden kazanılamaz.”

Bölüm 9

Rousseau’nun, Aristoteles’in bahsettiği kent devleti gibi bir tasviri işte tam da bu bölümde belirtiliyor. “…devlet ne iyi yönetilemeyecek kadar büyük ne de kendini götüremeyecek kadar küçük olmalıdır.” [a.g.e.106], diyor ve gerekçelerini sıralıyor fizik kurallarından ve Descartes’ten bahsederek.

Bölüm 10

Peki devlet varlığını nasıl sürdürebilir? Ne fazla zengin ne yoksul… Orta halli bir toprak bütünlüğü olacak. Neden? Çünkü ekonomi toprağa göre şekillenmekte. Özgürlük ise devletin küçüklüğe ve büyüklüğe, coğrafi olarak nerede bulunduğu (yani coğrafyanın insanları etkilediğini söylüyor) ve bunlara göre yasamanın koyduğu yasalar ile düzenin korunmasına bağlı.

Bölüm 11

Burada zenginliğin seviyesini açıklıyor ve de yoksulluğun. ama bir yanlışa düşüyor. Zengin olunca insanları satın alabilme özgürlüğüne/serbestliğine sahip olabileceği düşüncesine sahip olduğunu sanıyor. Belki de doğal durum olmadığından bunun bir sonucu olabilir çünkü insanlar kötüdür. Ama Rousseau; insanların toplum sözleşmesini yaparken, Hobbes gibi birbirlerini yediğinden bahsetmiyor. Sadece ihtiyaçları olduğu için ve korunma ihtiyacı ile genel istemin sonucu bu sözleşme ortaya çıkıyor. (tabi sanal olarak) Belki çeviri hatası belki Rousseau çelişkisi…

Yasaman ise temkinli olmalı, der. Sürekli bir şeylerin eşitliği bozacağı düşüncesi ile ona göre davranmalı. Böylece eşitlik süregelsin.

Bölüm 12

Yasalar, halkın işlerini, ilişkilerini ve uğraşlarını ya da özgürlüklerini dört ilişki çeşidinde ortaya koyar. Egemenin devlet ile ilişkisi, üyelerin kendi aralarında ya da bütün ile ilişkisi, cezaya karşı koyma ilişkisi, gelenek-göreneklerle ve halk oylaması ile ilgili ilişkiler… Yani bir bakıma hukukun nasıl ayrıldığını göstermiştir; ceza hukuku, medeni hukuk, anayasa vs diye.

Kitap 3

Bölüm 1

Bu üçüncü kitap; hükümet, yönetim ve egemen konularına değiniyor.
Hükümet tanımını yapıyor Rousseau; “Uyruklar ve egemen arasında karşılıklı görüşme için kurulan aracı bir yapıdır ve yasaların yürütülmesiyle ve hem toplumsal hem siyasal özgürlüğün sürdürülmesiyle yükümlüdür.”[a.g.e.126]
İngiltere’yi gözlemlemiş ama daha önce de belirttiğim gibi hukukta kamu ve özel hukuk ayrımının olmadığını görememiş.
Her hükümetin farklı bir halk için ideal olduğu bazense bir tek hükümetin en iyi olduğu sonucuna varıyor.Hükümetler tıpkı insanlar gibi ne kadar değişik yapıda devletler ve yönetim biçimleri varsa o sayıda değişik hükümet yer almaktadır.Baskıcı gücün, gücü ancak yasalarda gelenek ve görenekler ne kadar az ise o kadar çok hissedilir.Ayrıca Rousseau burada kendisinin de komik gelebileceğini ifade ettiği bir takım rasyonel ifadeler ile hükümet tüzel kişisinin ne kadar kişiden oluşup oluşmayacağını işlemiştir.

Bölüm 2

Halkın sayısı ne kadar çok ise egemenin uyruklarıyla olan ilişkisi o derece artar ve aynısı hükümetin yüksek yöneticiler ile ilişkisi için de geçerlidir. Hükümet ;gücünü kendi üyelerine ne kadar çok kullanırsa da halka uygulayacağı güç de o kadar azalır. Yani yüksek yönetici ne kadar çok ise hükümetin gücü o derece azdır. Buradan Rousseau hükümet tek bir kişinin ellerinde olması gerektiği sonucuna varıyor. Devlet büyüdükçe hükümet küçülmelidir der.

Ve şu sonucu da ben çıkarabilirim; egemen güçler nüfus arttıkça azalmalı bürokrasi ilişkileri böylece en aza indirgenmeli ki kararlar rahatlıkla alınabilsin işler kolaylıkla yürüyebilsin.

Bölüm 3

Burada hükümet türlerinin neden ayrıma gittiğini yönetim biçimlerine göre incelemiştir Rousseau. Demokrasi; egemen, hükümet görevini tüm halka devretmiştir. Her bir uyruk aynı zamanda yüksek bir yöneticidir.Burada bir incelemede bulunmak istiyorum;
her uyruk yüksek bir yönetici ise kendi işini ve yönetimini siyasal haklarını kullanarak yerine getirip halledecektir. Yalnız bürokrasi azalmalı diyordu Rousseau. Burada nüfus artarsa hükümetin azalması gerekiyor ama. Nüfus arttıkça yüksek yönetici de artacağından demokrasinin işleyişi bozulacaktır hükümet işini yapmayacaktır. Adaletsizlik de baş gösterecektir bunun devamında ve devlet, yıkıma gidecektir.
Soyluluk ya da benim anladığım kadarı ile aristokrasi veyahut temsili demokrasi de olabilir; çok sayıda basit yurttaş var ama az sayıda yüksek yönetici var bu hükümette.
Mutlak yönetim ya da krallık; bir tek kişinin elinde hükümet ve diğer tüm görevlilerin gücü bu tek kişiden ileri gelmektedir.
Siyasalı biraz sayısal olarak düşünmüş Rousseau ve insan sayısı kadar da yönetim biçimi olduğunu düşünmüş.
Ayrıca bu düşüncelerden Rousseau şunu çıkarmıştır, halklara göre hükümet biçimleri değiştiğine göre yönetim biçimlerini bira araya getirerek karma bir yönetim oluşturabiliriz. İyi yönetimi elde edebiliriz ayrıca demokrasi küçük nüfuslu ülkelere, soyluluk orta , mutlak yönetim ise geniş nüfuslu ülkelere uygun düşer demektedir.

Bölüm 4

Bu bölümde demokrasiden bahsetmektedir.Çok güzel düşüncenin bir ürünü bu kitap. Tabi bahsettikleri ‘iyi’, herkes ‘iyi’ olmadığından pek işlemiyor. Ama şu sözü çok önemli “Hükümeti hiçbir zaman kötüye kullanmayan bir halk bağımsızlığı da kötüye kullanmaz; her zaman iyi yönetilen bir halkın yönetilmeye ihtiyacı olmayacaktır.”[a.g.e.137]

Demokrasinin teorik olarak var olduğu ve bu teorinin pratikte gerçekleşmediğini ifade edip azınlığın çoğunlukça yönetilmesinin mantıksız olduğunu düşünüyor. Demokratik bir hükümetin tehlikelere en açık hükümet olduğunu da ifade eder.
Bölüm 5
Bu bölümde soyluluktan bahsetmektedir. Soyluluk farklı farklı olmaktadır ona göre ve babadan oğula geçen en kötüsü, doğal olan halklara göre ve en basiti, seçimli olansa en iyisi ve tam anlamıyla soyluluk olan bu Rousseau’nun deyimiyle. Yani demokratik bir soyluluktan kasıt bu.

Bölüm 6

Mutlak yönetimden bahsediyor bu bölümde.

Sorunun, iyi hükümeti bulma olduğunu ifade eder. Gücün tek kişide toplandığı yönetimdeki kişiye mutlak yönetici ya da kral dediğini ifade etmiştim. Daha önce Rousseau’ya sitemde bulunmuştum. Baskıyı savunduğu için ve yine bulunuyorum. Burada kabul etse de sevginin halk ve yönetim üzerindeki olumlu etkisini, yine de baskının iyi olacağını ve otorite için iyi olduğunu ifade etmekte.

Bölüm 7

Karma hükümetlere değinilmiştir bu bölümde.

Bu bölümü en iyi bu alıntı ifadeler “…çünkü güçlülüğün de güçsüzlüğün de doruk noktası basit hükümetlerde bulnuru, oysa karma hükümetler ortalama bir güç ortaya koyarlar.”(s.150)

Bölüm 8

Her hükümet biçimi her ülkeye uygun değildir…

Her ülkede coğrafi, nüfussal ve iklimsel özellikler farklı olduğundan dolayı her hükümet de her ülke için uygun değildir. Hatta devirlere göre bile değişiklik gösterir.

Bölüm 9

İyi bir hükümetin belirtileri…
Rousseau’nun daha önce siyasalı sayısal olarak düşündüğünü dile getirmiştim. Buna bağlı olarak da iyi bir hükümeti, halkın doğal olarak artmakta olmasına göre belirliyor. Kötü bir hükümette ise halk azalıyor ve eriyor.

Bölüm 10

Hükümetin kötüye kullanılması ve bozulmaya doğru gitmesi…
“Hükümetin bozulması için iki genel yol vardır, bunlardan biri hükümetin daralması öbürü devletin çözülmesidir.”(s.158)
Daralma yine sayı ile gerçekleşir; demokrasiden soyluluğa soyluluktan krallığa geçiş ile… Ters ilerleme mümkün olmamakta.
Devlet de iki şekilde çözülür; prens yasalar ile yönetmeyip egemen güce sahip olmasıyla diğeri de hükümet üyelerinin tek tek iktidarı ele geçirdiğinde…

Bölüm 11

Siyasal bütünün yok oluşu…
Rousseau burada karşılaştırmalarda bulunmaktadır. Siyasal yapıyı insana benzetir. İnsan nasıl doğuyor ve ölüyor ise siyasayı da öyle tanımlar. İnsanın yapısı doğanın işi, devletin yapısıysa zanaat işi diyerek siyaset biliminin büyük bir iş olduğunu gösterir. Ayrıca devletin ömrü uzatılabilinir de…
Yasama devletin yüreği, yürütme ise beyin… Beyin ölürse biyolojik olarak vücut yaşar ama yürek ölürse beden çürür diyerek de karşılaştırmasını tamamlar.

Bölüm 12- 13- 14

Egemen yetke varlığını nasıl sürdürür…

Halk olmadan, biraraya gelmeden egemen yetke varlığını sürdüremez diyerek cevabı verir ve açıklamaya geçer.
Halk tembellik etmeden ve yasal olarak belirtildiği gibi belli günlerde yasa gereğince toplanmalı, bunun için de herhangi bir çağrıya açıkça gerek duyulmamalıdır.
Burada ayrıca Platon2dan esinlenmiş olacak ki eşit nufuslara bölünen halk eşit hukuk ve zenginlik ile yeterince güçlü bir devlete sahip olabileceğimizden bahseder.

Bölüm 15

Milletvekilleri ya da temsilciler üzerine…

Yurttaşlar eğer kendilerinin yapması gereken yurttaşlık vazifesini kendileri yerine yerlerine atanmış paralı vekiller ile yaptırmaya kalkarsa devletin yıkıma gideceğini iddia eder Rousseau. Haklı da… Ama nüfusu dikkate alırsak ve liberal ekonomi sisteminin içinde yer aldığımızı düşünürsek zaman kazanmamız açısından bu durum gerekli oluyor ve Rousseau’nun düşüncesine uymuyor bunlar ve bu devlet modeli. Bir bakıma da ön göremediği bu durumu Rousseau küçük de olsa bir ayrıntı halinde sunuyor; ticaret ve sanatın sıkıntıları yüzünden kişisel işleri paraya dökerek halletme yoluna gidileceğinden bahsediyor. Zeki bir insanmış. Öyle olmasaydı zaten kendinden sonraki çağı aydınlatamazdı.

Bölüm 16

Hükümet kurumu bir sözleşme kurumu değildir…

Hükümetin görevi ülkeyi, siyasal yapıyı yaşatmak ve devindirmek.
Toplumda bir tek sözleşme var o da ortaklık sözleşmesi, genel istem sonucu. Bu da bütün diğer sözleşmeleri olanaksız kılar.

Bölüm 17

Hükümetin kuruluşu…
Hükümet neden kurulur?Çünkü yasa koymak gereklidir ve bunu da yürütmek… Egemen, temel yasadan güç alarak hükümeti seçer; yasama ve yürütme adına… Temel yasadan hareketle de oy kullanır ve hükümet üyeleri seçilir böylece hükümet kurulur.

Bölüm 18

Hükümetin ele geçirilmesinin önleme yolları…
Önceki bölümlerden de anlaşıldığı gibi hükümeti kuran sözleşme değil yasadır. Hükümet yasama ve yürütme görevini yerine getireceği için halkın efendisi değil yurttaşlık görevini yerine getiren görevlilerden oluşmaktadır.Ve halk da bu görevlileri istediğinde indirir ve yerine yenisini getirir.
Hükümetin ele geçirilmesini önlemek için ki ayaklanmaları izleyerek fark edebiliriz bunu. Ayaklanmanın ne türde olduğunun ayırdına varırsak ele geçirilişi de önleyebiliriz.

Kitap 4

Bölüm 1

Genel istem yok edilemez…
Genel istemin yararını düşünmeksizin kendi çıkarları adına oy kullanmak siyasal  işlerde bulunmak hatta siyasalı hiç düşünmemek ya da oyunu satmak ve karşılığını almak genel istemin yok olmasını sağlamaz/sağlayamaz. Yalnız genel istem kendinden üstün gelen istemlere bağlanır o kadar.
Genel istemin yok edilemez oluşu biraraya helen birçok insan tarafından bir tek istem konusunda ortak olmalarına bağlamaktadır.

Bölüm 2

Oylar…

“Yurttaşların tek bir çıkarı olduğu için halkın tek bir istemi vardı.”(s.186) Bu tek istem de genel istem; çoğunluğa bakar ve oylama ile gerçekleşir. Oy çokluğuyla… Oy çokluğu sağlanmaz ise biz özgür de olamayız. Ayrıca önemli olan önümüze geleni onaylamak ya da reddetmek değil sadece oylamaktır.

Bölüm 3

Seçimler…
Seçim ve kura arasında hangisinin en iyi olduğuna dair ve bunları karıştırınca nası ayırdına varacağımızı anlatıyor burada Rousseau. Seçim askeri ve özel yetenek gerektiren işlerde, kura ise sağduyu adalet dürüstlük isteyen işlerde kullanılmak için gereklidir der. Bundan sonra da bunlara örnek ve devam nitelğinide olan Roma Comtium’larına oradan Tribinus’a geçer.

Bölüm 4-5-6-7

Roma’nın comitium’ları… Tribunus’luk… Diktatörlük… Censor’luk…

Burada başlıktan da anlaşılacağı üzere Roma devletinden yöneticilerin ve sınıfların nasıl oluşturulduğundan, sınıfların neden değiştirildiğinden ve çoğaltıldığından, sınıfların nasıl cemaatleştirilip nasıl soylu ve oy kullanan ama aynı zamanda çalışmayan sınıfa çalışan insanların sonradan baş eğdiğini örneklerle anlatarak Rousseau, yönetimle ilgili iddialarını, Roma yönetiminin yaptığı politikalara dayandırmaktadır. Ama benim gördüğüm ise tam tersi. Biz burada Rousseau’nun tamamen Roma siyasal sistemini inceleyip ondan etkilendiğini görebiliyoruz. Sadece bu bölümler Roma düzeninden bahsediyor ve Rousseau’nun anlattıklarına bir bakıma dayanak oluşturuyor.

Bölüm 8

Toplum dini…
Ulusal bölünmeler çok tanrıcılığı, çok tanrıcılık da dini ve toplumsal hoşgörüsüzlüğü getirdi der Rousseau ve ekler halbuki ikisi de aynı şey.
Her devletin kendine özgü inancı olduğu gibi kendine özgü dini var ve işte bu yüzden dinlerini yasalarından ayrı tutmazlar. Bundan dolayı da Roma impratorluğuyla beraber bünyesine kattığı halkların tanrılarını da bünyesine kattı. Böylece hem çok dinli oldu hem bir bütün oldu böylece de dünyaya yayılmış olan Roma imparatorluğu pagan dinini dünyaya yaydı.

Bölüm 9

Sonuç…

Bu kısımla da Toplum Sözleşmesi bitmektedir. Sonuçta; Rousseau’nun kafasında kurmuş olduğu Toplum Sözleşmesi’nin; ilkeleri ve siyasal önerileri, Roma İmparatorluğundan kaynaklanan hayranlık ve onun yanlışlarının düzeltilmiş hali ile yapılan bir öneriler ve olması gerekenler halinde oluşmuş mükemmel bir düşüncenin eseri olduğunu görürüz.
No Comments
  • nurullah
    25 Mayıs 2010 at 22:23

    çok güzel bi site ama yaziyi indiremiyorum :((

    • Hasan
      25 Mayıs 2010 at 23:32

      Teşekkürler, yazılarımı hak korumak adına çalınmasını engellemek adına yani korumaya aldım. Yine de sizin durumunuzu anlıyorum ve yazıyı da e-posta olarak gönderdim size. Umarım zamanında görürsünüz. Teşekkürler tekrar…

  • nurullah
    25 Mayıs 2010 at 22:25

    bi yardim edin lütfen çok acele

  • mehmet
    20 Kasım 2010 at 17:42

    bana da mail atmanız mumkun mu acaba

    • Hasan
      20 Kasım 2010 at 20:39

      E-posta olarak gönderdim. Web üzerinde referans göstermeniz dileğiyle…

  • Magnem
    3 Kasım 2013 at 15:14

    kesinlikle çok işime yarayacak teşekkürler…

    • nefarkederki
      3 Kasım 2013 at 15:21

      Ben teşekkür ederim. 🙂

  • Magnem
    4 Kasım 2013 at 23:12

    bir ders için alıntılar yaptım yazınızdan aslen kitabı okumam lazımdı ama okumadığım için alelacele bir kaynak bulmam gerekti bu yüzden kaynak belirtemedim sizi kusura bakmayın. ama çok güzel yazmışsınız emeğinize sağlık…

    • nefarkederki
      5 Kasım 2013 at 01:13

      Teşekkür ederim ve alıntı için önemli değil. Elimden geldiği kadarıyla yazabildim. Aslında daha detaylı olabilirdi tabi…

  • Magnem
    5 Kasım 2013 at 16:02

    kitabı okumadığım için pek bir şey diyemem lakin yeterli olmuştur sanırım. gerekli açıklamalar, şahsi görüşünüz vesaire gayet açık, bir fikir edindiriyor en azından…

  • flz
    20 Aralık 2014 at 21:14

    Büyüüükk sevaplar kazandınız bu çalışmadan final haftası sırf 10 puanlık bir ödev için toplum sözleşmesiyle felsefe yapmaya vaktim yokken yetiştiniz çook teşekkürler 🙂