Michel Foucault; Bilgi, Din ve İnanç
Foucault, insan varlığını dil gibi çalışan bilgi biçimlerine -söylemlere- bağımlı olarak gören bir post-yapısalcıdır. Diller/söylemler bizim için gerçeğin tanımını yaparlar. Düşünebilmek için bu tanımları kullanmaya mecburuz. Dünyayla ilgili sahip olduğumuz bilgi bize yaşamımızı sürdürdüğümüz yerlerde ve zamanlarda karşımıza çıkan diller ve söylemler tarafından sağlanır. Bundan dolayı kim olduğumuz, doğru olarak neyi bildiğimiz ve ne düşündüğümüz
düzensiz bir biçimde kurulur. Şöyle ki, bilgi ve düşüncelerimiz -kimliklerimiz- kontrolümüz dışında yer alan gerçeklik tanımlarıyla biçimlerıdirilir. Post- yapısalcılık terminolojisinde, biz söylemlerle kuruluruz .
Foucault, tarihi, söylemlerin yükselişi ve düşüşü olarak tarif etmiştir. Sosyal değişim bilginin yürürlükte olan biçimlerindeki değişimlerle alakalıdır. Tarihçinin işi bu değişimlerin taslağını çıkarmak ve sebeplerini saptamaktır. Rasyonalistlere zıt olarak Foucault bu süreçte hiçbir ilerleme unsuru görmedi. Realitenin tek bir yolla bilinmesinde
yaşanan değişim, hakikat için bir zafer değil basit şekilde politikanın -iktidarın varlığının- sonucudur. Foucault, Kuhn’un bilimsel bilgiyle ilgili görüşüne benzer relativist bir bilgi görüşüne sahipti. Kuhn’a (1970) göre bilimsel bilgi belirli paradigmalara bağlıydı; fakat Foucault için tarih içinde farklı kültür ve zamanlardaki insan bilgisi söylemlere
bağlıydı. Her ikisine göre de bilgi üretimi politik bir süreçti -iktidarın kullanımının bir ürünüydü. Güç sorunu Foucault’cu düşüncenin merkezindedir.
• İktidar özneler (insanlar) üzerine söylemlerle uygulanır, çünkü biraz düşünebilmek için -‘var olmak’ için- bir söylem tarafından sağlanan terimlerle düşünmek zorundadırlar, insanlar söylemin iktidarına tabidir.
• İktidar belirli söylemlerin hakimiyetini temin etmek için kullanılır: söylemler düzensiz uygulamalarla -Foucault’un deyimiyle disipline eden ya da düzenleyen aygıtlarla (örneğin tıp uzmanlarının kullandıkları aygıtlar gibi) sürdürülür ve desteklenir.
• İktidar kendine özgü bilgi biçimlerin hakimiyetinden dolayı uygulanır -belirli bir söylemin iktidarı nedeniyle, farklı gruplar bilgiden eşitsiz bir şekilde faydalanırlar.
Bu özellikler Foucault’nun modern toplumun yükselişine ilişkin açıklamasının temelindedir. Modernite ile ilgili ayırıcı özellik vücudun kontrolü ve düzenlemesiyle ilgilenen söylemlerin yükselişidir. ‘Foucault’nun epistemolojik çalışması bilgi/iktidar analizlerini temsil ediyorsa, tarihsel incelemelerinin merkezinde vücut/toplum vardır. Bu
incelemelerin nesnesi vücudun … sosyal mekanda organize edilmesi ve kontrol edilmesine ilişkin pratiklerin doğuşudur (Turner, 1991, s. 130). Foucault’ya göre vücut merkezli söylemlerin çoğalması mutlak biçimde bir sekülerleşme sürecini de barındırır. Modernite, öncesi söylemler her şeyin iyi veya şeytani olarak tanımlandığı dinin hakimiyetindeydi ve sosyal hayat bıı kavramlarla yapılandırılıyordu. Modern kentsel toplumun ortaya çıkışıyla bilimsel söylemler görevi devraldı ve tıp bilimi bu yeni bilginin hayati bir unsuruydu. Modern hayat giderek tıbbi kontrolden -Foucault’nun adlandırdığı üzere medikal bakış- etkilenmeye başladı.
Bilimin ve bilhassa tıbbın iktidarının yükselişi dini bilgi biçimlerinin gücünde süreklilik arz eden bir azalmayla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Örneğin, normallik ve sapkınlık iyi veya şeytani olmaktan daha çok sağlık ve hastalık meselesi haline geldi ve doktor/hekim tanımlama, ilerletme ve sapkınlığa müdahale rolünü rahiplerden devraldı.
Kaynaklar; Sosyoloji-Tony Bilton,Kevin Bonnett…Siyasal yayınları